Büyük sayılabilecek bir toplantı odasında uzun ve dar bir masada bir adam tek başına öfkeyle oturuyordu. Çok büyük işler başarmıştı zengin ve korkulan biriydi fakat biri ona ihanet etmişti. Oysa ki ona tüm gerekli şeyleri sağlamıştı. O bunları düşünürken kapı tıklandı. Ekrem Bey ilk defa hüsrana uğramıştı.
- Girin! dedi Ekrem Bey
İçeriye üç kişi girdi. İkisi onun adamıydı ortaya ise ona ihanet eden kişiyi almışlardı. Ekrem Bey'in adamlarından biri konuşmaya başladı.
- Efendim, Fatih'i yakaladık, üstünü aradık sadece cüzdan bulduk.
- Çok güzel! Bırakın yanıma gelsin.
Adamlar Fatih'i bıraktılar ve Fatih, Ekrem Bey'in elini öptü ve söze girdi.
- Ekrem Ağabey, vallahi Kartal İsmail zorladı beni yoksa saygım sana büyük.
- Öyle mi? İsmail denen adamdan mı korkuyorsun. Ben arkanda olacağım demedim mi sana!?
- Dediniz ağabey.
- Yakalanırsan kurtarılacağına dair garanti vermedim mi?!
- Verdiniz ağabey.
- Ne hainlik yapıyorsun o zaman bana? Hangi aklıselim böyle bir şey yapar?!
- Özür dilerim ağabey.
Ekrem Bey diğer iki adamına baktı.
- Atın bu ahmağı alt kattaki zindana...
- Ağabey bir daha olmayacak vallahi!
- İş işten geçti Fatih'im bundan sonra bizimkilerle dertleşirsiniz.
Güzel bir kahkaha attıktan sonra başka bir adamını çağırttı.
- Arabamı hazırla işim var.
- Emredersiniz.
O sıralarda hastaneye gayet cüsseli bir adam girmişti ve bir gözü kördü. İki kat çıktıktan sonra hademeyle çarpıştılar ve adam okkalı bir küfür savurdu.
Ertesi sabah Komiser Cevdet hastaneye gelmişti çok büyük bir sorunla karşı karşıyaydı. Hastanede ikinci katta bir adam silahla kafasından vurulmuştu ve silahın nerede olduğuda bilinmiyordu. Yan odada kemik kanseri olan ve neredeyse hareket edemiyecek olan bir adamda kaçırılmıştı. Doktorları sorguladığında hiç güzel bir veri elde edememişti. Tek öğrendiği şeyi o sırada nöbette olan kişiden almıştı. Adama göre ölen kişi olan Remzi ölmeden bir saat önce nöbette olan doktordan perdenin arasına sakladığı cüzdanı istemişti. Doktor cüzdanda pek kayıta değer bir şey görmemişti. Remzi cüzdanda bir şeye baktıktan yastığın altına koymuştu. Şu an ise cüzdan yoktu. Kemik kanserli adam hakkında ise bilgi neredeyse sıfırdı. Tek bilinen dün hastaneye giren cüsseli bir gözü kör adam ile yaklaşık olarak aynı saatlerde geldiğiydi. Polisin bir numaralı şüphelisi ise sadece bir kameraya yakalanan ve hademe tarafından görülen cüsseli bir gözü kör adamdı yine de hiçbir sağlam kanıt yoktu. Komiser Cevdet'in tek korktuğu şey bunun bir kaç saat içinde basın tarafından öğrenileceğiydi ve yapılabilecek hiçbir şey yoktu.
Yaklaşık üç buçuk saat sonra Pazar günü Ekrem Bey'in eşi gazetede geçen hastane cinayetini okuyordu. Hemen Ekrem Bey'i çağırdı. Ekrem Bey haberi okuyunca başta şaşırmış sonra katıla katıla gülmüştü. Eşi ne olduğunu sorunca Ekrem Bey yanıtladı.
- Yahu ben en çok şu cüsseli adama üzülüyorum: Kör Mahmut. Adamı o kadar öldürmüş fakat cüzdanı aldığında istediği şeyi görememiş.
- Nedir o istediği şey?, Eşinin gözleri kamaşmıştı.
- Fatmacığım sana daha önce hızlı bir şekilde bir harita olduğundan bahsedip pek detay vermemiştim. Biri ondan önce davranmış.
- Kim peki o?
- Tabi ki ben! Kemik kanseri olan adamın kemik kanseri filan yok ve kaçırılmadıda! Kemik Kanseri rolünü çok iyi yaptım, hastanenin teknolojisi de berbattı zaten. Nöbetçi adama 3000 lira verdim o da seve seve sustu.
- O Remzi niye öldü?
- Şu Fatih aptalı becerebilseydi bu cinayet işlenmezdi. Söylediğim gibi ben cinayet işlemekten nefret ederim. Zargana Remzi'yi ,takma lakabıdır, tehdit ettim çabucak verdi. Kör Mahmut ise direkt öldürme yolunu seçmiş.
- Kör Mahmut niye direkt öldürüvermiş?
- Onların bir kavgaları vardır herhalde.
- Harita ne haritası peki? Bu sefer detaylıca anlat.
- Heh! Asıl noktaya parmak bastın. Bu Zargana Remzi'nin dedesi ağa babasıydı o lanet dedesi ölünce bu Zargana Remzi çok büyük miras kaldı. Tabii mirasın Zargana Remzi'nin elini geçtiği hemen yayıldı ve tüm kara borsa elemanları onun mirasına çökmeyi çalıştı. Bu herifte gitti hazinesinin neredeyse hepsini bahçesinin Allah bilir neresi kocaman bir kasa yaptırıp içine soktu. Haliyle bu Zargana Remzi'de hastanelik oldu biraz abarttı tabii, sonuçta eğer hastaneye girerse net güvende olacağını düşünüyordu. Cüzdanının özel bir bölmesinede haritayı koyuyordu bende aceleden haritayı almayı çalışırken bu çakal Remzi haritanın yarısını koparmış. Ben de o stresten fark etmedim, büyük ihtimalle öbür yarısıda Kör Mahmut'ta bak görürsün yakında kapı çalar.
Yaklaşık bir yirmi dakika içinde Ekrem Bey çayını içerken adamlarından biri gelip Kör Mahmut'un gelmek istediğini söyledi. Ekrem Bey girebilir anlamında bir el hareketi yaptı. Fatma odadan çıkmayı tercih etti.
Kör Mahmut gerçekten cüsseli biriydi. Bir gözünde bıçak ile yapıldığı belli olan bir yara izi vardı. İçeri girip Ekrem Bey'in elini öptü. Ekrem Bey söze girdi.
- Herhalde benden haritayı almak için çakalca bir anlaşma önereceksin.
- Haritanın yarısının sizde olup olmadığından emin olmak isterim.
- Ekrem'de aradığın her şey var, hele sen önce haritanın sendeki yarısını ver.
Kör Mahmut usulca emire uydu ve haritanın yarısını Ekrem Bey'e uzattı. Ekrem Bey memnun bir şekilde haritanın diğer yarısını alıp kendi yarısı ile birleştirdi ve yapıştırdı. Tatmin olmuştu, kahkaha atarak konuşmaya başladı.
- Harita bende kalacak Mahmut. Bana güzel ve mantıklı bir plan ile gelirsen hazineden sana da pay vereceğim. Eğer başaramazsan bizzat kendim gidip alacağım hazineyi. Biliyorsun ben sözümü tutarım. Anlaştık mı?
Kör Mahmut öfkeden kıpkırmızı olmuştu ve saklamayı başaramamıştı. Ayak bileğinden hançer almak için seri bir hamle eğiliyordu ki bir anda Ekrem Bey'in arkasında olduğunu fark etti. Hatta Ekrem Bey Kör Mahmut'un hançerini alıp onun boğazına dayamıştı. Kör Mahmut korkudan tüm öfkesi unutmuştu. Ekrem Bey hançer ile sandalyesine oturdu ve mutlu bir şekilde sordu:
- Anlaştık mı?
- Anlaştık, Ekrem Abi.
- Çok güzel! Yarın bu saatte kapım sana açıktır.
Kör Mahmut biraz korkmuş biraz mutlu olmuş bir yüz ifadesi ile Ekrem Bey'in odasından arkasına dönerek saygıyla ayrıldı. Hemen sonra içeri Ekrem Bey'in eşi Fatma girdi.
- Sen bu haine nasıl güveneceksin Ekrem?
- Yapacağı plan yalandan ibaret olacak zaten. Uymuş gibi yapıp kendi kazdıkları kuyuya düşürmeyi amaçlıyorum. Bir daha da bana yalan söylemezler. Neyse gel bir yemek yiyelim orada daha iyi sohbet ederiz.
Ekrem Bey, Üsküdar sahilini gören çok ihtişamlı bir villada oturuyordu. En altta çok büyük bir odası tamamen "Ekspres Servisi" denilen bir servis için ayarlanmıştı. Bu Ekspres Servis tüm İstanbul'un kameralarına rahatça erişebilmekte hatta Ekrem Bey'in isteği üzerine adam takibi yapabilen özel eğitimli bir ekipti. Bu ekibin kör noktası çok azken Ekrem Bey'e çok büyük bir şan kazandırmıştı.
Ekrem Bey'in yemek yediği saatlerde İstanbul'un Beykoz semtinde çok daha farklı olaylar yaşanıyordu. Kartal İsmail, Muallim Ahmed ve Dümenci Hasan bir plan hazırlamaktalardı. Hafiften bir kavgaya tutuşmuşlardı. Aniden kapı açıldı ve içeriye Kör Mahmut girdi ve hepsiyle tokalaştı daha sonra ise oda plana baktı. Bu plan Ekrem Bey'e bir son hazırlamak için kaliteli hazırlanmalıydı. Aralarından en zekisi Muallim Ahmed'di ve annesi Arap'tı. Boyu ortalamaydı ve saçı çok azdı ama gençti. Yüzü tertemizdi ve saçları siyahtı bununla birlikte yeşil renkli gözleri ve çerçevesiz gözlükleri ile cidden dikkat çekiyordu. Lakabı Muallim olması zekasından dolayı olsa da aslında sadece ortalama bir kabadayıya göre daha parlak zekalı olduğu için ona öyle denmişti. Yani Ekrem Bey, Komiser Cevdet gibi daha elit insanlar kadar zeki olamamıştı yine de zamanında Ekrem Bey'in yanında çalışmış hatta Ekspres Serviste yardımı çok iyi dokunmuştu. Şu an ise diğer onun işsiz olduğunu düşünmekteydi. Kör Mahmut ve diğerleri planı biraz tartıştıktan sonra el sıkışarak planı yürürlülüğe geçireceklerine dair söz verdiler.
Ertesi gün yine aynı saatte Kör Mahmut, Ekrem Bey'in villasına girmiş ve planı anlatmaya hazırdı.
"Devam Edecek, Her hafta kontrol ediniz"